27 Eylül 2010 Pazartesi

Çanakkale geçilmez değilmiş ama kastırırmış!

16 Temmuz Cuma gunu tekrar yol hazirliklarina basladik. Marinada henuz cogu imkan yok. Supermarket Sigacik'ta da olmadigindan aksamdan bir miktar alisveris ve ardindan Teos Marina’daki mazot iskelesinin calismadigini ve yine Sigacik’ta benzinlik olmadigini ogrenince Seferihisar'dan bu ihtiyaclari kismen aksam kismen sabah tamamladik. Sabah ekibin diger uyeleri de katılıp arkayı dortledikten sonra ogleye dogru motoru calistirdik. Sigacik Korfezi’nden cikana kadar yelken imkani bulduysak da sonrasinda motor yelken ve Cesme burnuna yaklasinca da sadece motor seyrine donduk. Bogazda havanin cok sert olabilecegine kendimizi alistirdigimiz icin 20-25 knot kafadan gelen ruzgar bizi uzmedi :) Hava kararincaya kadar bogazi dumensuyunda birakinca hele iyice rahatladik.

Gemi fenerleri ile ilgili bilgilerimizi tekrar etmeyi ihmal etmişiz gece seyri öncesi. Etrafta hareket eden ışıkları gördüğümüzde ben aşağıdan gemi fenerleri ile ilgili bi doküman çıkardım, lakin onu inceleyene kadar bize yaklaşmakta olan ışıklara ilaveten kuvvetli bir siren sesiyle irkildik ve Argün’ün ‘sola dön abi’ demesiyle iskeleye kırdım dümeni. Gemi yanımızdan geçerken tehlikeyi ucuz atlattığımızı farkettik. Sonra fenerleri çalıştık ama ben uzakta kırmızı ile yeşil seyir fenerlerini de iyi ayırt edemediğimden çoğunlukla gemilerin yönü konusunda zorlandım, neyseki Argün baykuş gibin gözleriyle bakar bakmaz renkleri ayırt edip geminin yönünü söylüyordu :)

Ertesi gün öğleye doğru mazot takviyesi yapmak amacıyla Ayvalık'a girdik. Ancak Ayvalık Körfezi'ne giriş tek bir noktadan (kanaldan) yapılabildiğinden giriş ve çıkış yolumuzu çok uzattı, 4 saat kadar zamana mal oldu. Marinada mola vermek istedik, yarım saatten fazla kalırsak gecelik ücret ödeyeceğimizi öğrenince mazot alımını takiben hızlı bir şekilde tuvalet ve Ayvalık tostu ihtiyaçlarımızı gidererek tekneye döndük ve marinadan ayrıldık.

Aynı akşamüstü Baba Burnu'na gelmeden önce bir koyda (yanılmıyorsam Sivrice Burnu idi adı) yüzme ve dinlenme molası verdik. Sabah gün ağarırken Çanakkale Boğazı girişinde olmak istediğimizden ağırdan aldık, hava kararana doğru ayrıldık. Baba Burnu'nu dönerken motordan bir ciyaklama sesi gelmeye başladı. Motoru kapatıp yelken açtık ve tremolalar atarken motor kapağını açarak nedenini anlamaya çalıştık. Alternatör kayışından geldiğine kanaat getirdik. Motoru tekrar çalıştırdığımızda ise ses gelmiyordu, yola devam ettik.

Rüzgar şiddeti 5-6 boforu geçmedi yol boyunca ve yukarı seyir yaptığımızı göz önüne alırsak konforlu bir şekilde yol aldık bile diyebiliriz. Lakin seyrin asıl yorucu kısmının Çanakkale Boğazı olduğunu kısa sürede anlayacaktık.

Planladığımız gibi gün ağarırken boğaza girdik, önce girişte sonra da Çanakkaleye gelmeden Kepez hizasında hızımız bir mile kadar düştü. Normalde 6 mil ile seyir yapabildiğimize göre tahminen 4 knot akıntı 1 knot da rüzgar nedeniyle kaybetmekte idik. Alttaki duba fotoğrafı da durumun vahameti hakkında bir fikir verir.



Foto: Durduğu yerde durmakta olan duba, akıntı yüzünden sanki ilerliyormuş gibi görüntü vermekte.



Foto: Hem boğazı hem de bizi geçen bir gemi ve arkasında şehitler abidesi.

Bu iş böyle olmayacak diyerek, karşı kıyıya geçmeye karar verdik, akıntının nerde nasıl olduğuna ilişkin çok belirgin bir fikrimiz yoktu ama kaybedecek bişeyimiz de kalmamıştı :)
Motor yelken 7 knot süratle karşıya geçtik. Karşı kıyıya yaklaşırken akıntı azalmaya başlamıştı bile ve kıyıyı takip ederek 4 knot süratle gidebildiğimizi görünce keyfimiz yerine geldi.
GoogleEarth'e yuklenmis GPS logunda (altta) bu geçiş görünüyor.

























Kilitbahir önlerinde (Çanakkale karşısı) hızımız 2 knota tekrar düştüyse de kuzeye çıkınca akıntının etkisinden kurtulacağımızı tahmin ettiğimizden Avrupa yakasında kaldık. Kuzeye çıkarken Poyraz rüzgarında yelken de açabildiğimiz için motor yelken Eceabat'a kadar yükseldik ve hızımız da yine 4 knota çıktı.



Foto: Kilitbahir. Üstten bakıldığında kale kilit şeklinde görünüyormuş.

GPS logunda Eceabat önlerinde görülen tremola silsilesi ise şu şekilde gerçekleşti: Eceabat vapur iskelesi önünde motorumuz birden sustu. Ne oluyor, tekrar çalıştıralım falan derken iskeleye girip çıkan Ro-ro'larin altında ezilmememiz gerektiğini farkederek tremolalar atmaya başladık. Mazot deposunu bidonlardan takviye etmeyi unuttuğumuz için ve yelkenle depo tarafına tekne yattığı için motor hava yapmış olmalıydı. Tremoladan sonra çalışmadı ama depoyu doldurunca birkaç denemeden sonra çalıştı. Bir oh çektik, çünkü çalışmasaydı hava yapmayı nasıl gidereceğimizi bilmiyorduk ve öğrenene kadar geçecek zamanda daha pek cok vapur ve Ro-ro ile cebelleşecektik.

Boğaz seyrinin geri kalanı yumuşak geçti. Tabi yumuşak derken 25 knot poyraz rüzgarını kafadan alıyor olmamız ve yer yer bir metre dalga boyuyla mücadele etmemiz baki kaldı.

Neden 'Çanakkale geçilmez!' dendiğini anlamış olduk, meğer düşman sadece Türklerle değil akıntı ile de savaşıyormuş :)

Gelibolu'daki ufak barınağa girdik Sadun Boro'nun kitabına güvenerek. Ufacık yerde kısıtlı manevra ile girişte soldaki restoranın önüne aborda olduk. Su çekimimiz kurtardı aslında ama deniz dibine düşen bir saksı nedeniyle (öyle dediler) ara sıra dibi vuruyordu. Yerini oynatarak giderdik o durumu da. Yemek molasının ardından bir de Gelibolu yürüyüş etkinliği vuku buldu. Mazot takviyesini de taksiyle gidip bidonları doldurarak yaptıktan sonra, hava kararmadan 20.30 gibi palamarları çözdük.



Foto: Gelibolu’daki ufak barınaktan bir görünüm. Barınağın girişi ve girince sol taraftaki restoran önüne aborda olmuş Dolfinn.

Son gece hepimizde yorgunluk birikmiş olacak ki uyanık kalmak çok zor geldi. Ben saat kurup 15 dakikada bir uyanıp etrafı kolaçan etme egzersizleri denedim bi ara. Diğer vardiyadaki arkadaşlar da sağolsunlar kendi aralarında da vardiya yaparak maksimum uykuya ulaşmışlar :)

Sabah 10'a doğru Tekirdağ'a marinaya bağlandık diyemiycem, henüz marinalaşamamış barınağın içinde demir attık ve kıçtan kara bağlandık.




Foto: Dolfinn Tekirdağ Marina'da.

70 saat seyirde 6-7 saat hariç sürekli yoldaydık, 0 balık tuttuk :(
62 saat motor çalıştırmışız. Bu yolu tersinden yapmak, yani 'aşağı seyir', oldukça keyifli olurdu. Birkaç saat motor çalıştırmak yeterdi. Onu da bi gün yapıcaz umarız.

5 Ağustos 2010 Perşembe

Elveda Halikarnassos, Ver elini Teos!


Yıllarca, tecrübe olur diye tekne transferine katılma yolları aradıktan, bu amaç için belki adama ihtiyaç olunan bir anda boşluğu doldurursak diye mail listelerine üye olduktan sonra kısmet kendi teknemize imiş. Kızımız Dolfinn'i iki parti halinde Bodrum'dan Tekirdağ'a götürdük. Halil ve Cemal Amcaların ellerinde şekil bulan Dolfinn, uzun yıllar sonra doğduğu sulara, Marmara Denizi'ne bizimle geri dönmüş oldu. Niyetimiz en az bir sene Marmara’da tutup sonradan yine güneye indirip İzmir yakınlarında bir yere bağlamak. İçimizden en az birine (Levent'e) yakın olacağı ve de daha hesaplı olacağı için bu yolu tercih ettik. Lakin daha hesaplı olup olmayacağını zaman gösterecek :)


İlk bölümde Halil Amca'nın önderliğinde bi seyirle 22 saatte Bodrum-Sığacık etabını tamamladık. Bu sayede tekneyi de iyice tanımış alışmış olduk. Kafadan gelen rüzgarla yelken açma fırsatı pek bulamadık, hatta sert hava yüzünden dalgalara bile çapraz girdiğimiz zamanlar oldu. Gece seyrinde Samos-Kuşadası arasındaki boğazı yine sert havada geçmek güzel tecrübe oldu. Nihayetinde teknemizi Teos Marina'ya bağladık, Cuma günü geri dönmek üzere haftalık kontratımızı imzaladık. Ardından toparlanıp Seferihisar’a geçtik, yemek yeme ve otobüs biletini ayarlama işlerini müteakip ayrıldık.















Dolfinn Teos Marina'da

16 Haziran 2010 Çarşamba

Dolfinn

Teknemiz S/Y Dolfinn, L. Izmit.
Boy 9 m. En 3.20 m.
Fiber görünümlü ahşap (3 kat lamine üzeri epoksi). Bir nevi doğan görünümlü şahin yani...
Şalupa arma, balonu da var :)
1987-88 yıllarında suya indirilmiş, motoru 93 model, 18 beygir. Geçen sene hem motor rektifiye olmuş hem de güvertesi boyanmış. Ayrıca borda ve karinası da yakın zamanda boyanmış.
Yelken perfomansı iyi, borina (en dar orsa) açısı dar. Çok canlar yakacak, çook!





12 Ocak 2010 Salı

Son Bahar - Sadun Boro'nun yeni katamarani


Belki duymussunuzdur ama ben yeni ogrendim Yelken Dunyasi'nin ocak sayisindan. Sadun Boro yeni bir katamaran edinmis, adini da "Son Bahar" koymus. Buyuk Kaptan artik hakli olarak biraz daha rahat etmek istiyor denizde, bir yandan da Kismet'i kendi elleriyle bahar aylarinda Koc Muzesi'ne yerlestirmek istiyor. Boro kendisi icin Kismet'ten ayrilmanin kolay olmayacagini soyluyor:
"...Aylardir iki duygu icimi kemiriyor, ondan nasil ayrilacagim? Ote yanda dostlarin tesviki ile kendimi teselli etmeye calisiyorum. Artik Kismet bizim oldugu kadar bu toplumun da mali oldu. Nice insana deniz sevgisini, macera ruhunu asiladi. Onlari engin ufuklara yelken acmaya tesvik etti. Bundan sonraki omrunde de, bir muzede, onu ziyaret edecek cocuklarimiza deniz, doga sevgisini asilamaya devam edecek..."

Son Bahar 37 ft, 85 cm su cekimi olan bir katamaran. Resimde* Okluk Koyu'nda, Kismet ile birlikte gorunuyor. Buyuk Kaptan'a yeni katamaraniyla iyi seyirler dileriz.


*fotografi facebooktaki "Sadun Boro" grubundan aldim, Mehmet Davran adli uye yuklemis grubun albumune.

8 Ocak 2010 Cuma

Sene Sonu Seyri - 2009

Efendim bu sene sonu seyrinin tumune katilabilen yegane kisi olarak, cok tatmin edici bir seyir oldugunu basta soyleyeyim. Seyire iki ekip katildi: plan ilk ekibin tekneyi (ADA) Gocek’ten Marmaris’e getirmesi, ikinci ekibin de Marmaris’te tekneyle bulusup Gocek’e geri gelmesi idi. Ilk ekibin hikayesiyle basliyalim.

İşbu hikayemiz 24 Aralık günü Frenk alemi bayram ederken bizim Güney Ege kıyılarına doğru Kamil Amca'yla Izmir’den yola çıkmamızla başladı. Otobuste wi-fi olmasini beklemiyorduk, ama iyi olmius. 2009’un sene sonu seyri, herkese ortak bir zaman diliminin uymamamasindan dolayi bu yil iki ayaktan ibaret olacakti. Ilk ayagin ekibinden uc kisi (Mustafa, Erol, Caglar) olarak akşam sekiz gibi vardık Göcek'e. Şehrin çeşitli bakkallarından o aksamlik nevaleyi duzdukten sonra, Ozan'ın da Göcek'e ulaşması akabinde çağırdığımız taksiyle yeni yapılan Marintürk marinasına, teknemiz Ada'ya (Bavaria 38') geçtik. Marina Toruklu, Koruklu, Doruklu veya Poruklu gibi bir sürü ismi olan Göcek'in hemen güney batısında kalan bir koyda. Yeni yapılmış, oldukça güzel, ultra-modern bir marina, lakin henuz yapi calismalari tamamlanmamis. Akşamdan varmak tekneye çok güzel oldu, netekim güzel bir muhabbetten sonra rahat rahat yattık uyuduk.

Ertesi sabah aldigimiz brifingden sonra marinadan ayrilip alisveris icin Gocek Belediye iskelesine yanastik. Alisveris ve Sariyer borekcisinde ogle yemegi derken Gocek’ten cikmamiz 13:00 u buldu. Demek ki bir gece onceden bile varinca sabah erken cikmak pek olasi olmuyor. Bu gun (25 Aralik), hava durgundu ve Poseidon’a gore yarina kadar da boyle kalacakti. Biz de tum gun motor basacagimiza vakitlice Buyukaga koyuna (kizilkuyruk koyu olarak da geciyor) pruvamizi verip 14:30 gibi koyun dip tarafina demirledik ve guneydeki kiyiya koltuk aldik. Bugunku yanasmalar, bu konudaki tecrubesizligimiz goz onune alindiginda, oldukca temiz olmustu. Bu koya gelisimizin sebebi, bu yerden Lydae antik kentine en kisa mesafee gidilebilmesiydi. Ayrica, teknede uc eski ODTU arkeoloji toplulugu veterani ve bir naturalist dururken karaya cikip kesif yapmamak olmazdi. Biz de kameralari ve giysilerimizi dingiye yukleyip yuzerek ve dingiyi yanimizda cekerek koyun plajina cikartma yaptik. Buyukaga koyu plajindan Lydae ye dogru –hic durmazsaniz- 30 dakikalik bir tirmanis ile kente variyorsunuz. Bu yolda durmamak olmaz, zira manzara harika ve arada bir durup fotograf cekmek gerekiyor. Yol plajdan sonra once kuzeydoguya dogru tepenin yamacindan ilerliyor. Tepenin ustune yaklastikca yol da batiya kivriliyor. Bu noktadan itibaren yoruk kulubelerini ve kecileri gormek mumkun. Batiya dogru ilerledikce buyukce, kesme tastan yapilma yapilar goze carpiyor, bunlar Lydae’nin bulundugu platoya tepeden bakan uc mezar yapisi, ya da “heroon”. M.S. 1. Yuzyilda, yani Roma imperatorlugu zamaninda burada yasayan, olasilikla kenti yoneten zengin bir ailenin uyeleri icin yapilmis. Bu heroonlarin oldugu tepe asildiginda, karsiya cikan manzara etkileyici, sanki bir Karadeniz yaylasindayiz. Daglarla cevrili bir plato, oraya buraya serpilmis sarniclar, tapinaklar, ve yoruk evleri… Dunyanin hicbir yerinde teknenizle en guzelinden bir koya demirleyip 30 dakikalik bir yuruyusle boylesi bir antik mekani ziyaret edemezsiniz, bu kombinasyon sadece Anadolu’nun guneybati kiyilarinda (Likya ve Karya) kiyilarinda vardir. Bu kalintilari beraber analiz ederken teknenin naturalisti Erol da antik mekanlardaki taslar uzerindeki liken ekolojisinden bahsetti. Su Gocek’te bir enstitu kursak da gelip yerlessek dilekleri arasinda 17:00 gibi asagiya inip yuzerek tekneye donduk. Aksam monude mantarli soslu makarna ve kirmizi sarap vardi. Akabinde purolarimizi (en ucuzundan) yakip keyfimize baktik.





Cumartesi gunu saat 7:00 gibi koltuk halatini cozup demir aldik ve yola ciktik. Istikamet ruzgar yoksa Ekincik koyu, varsa Serce koyu ya da Bozukkale. Sabahin ilk saatlerinde 3-5 knot ruzgar var gibi ama giderek artiyor. 7:50 de Kurdogu burnunu bordalayarak Fethiye korfezinden cikiyoruz, artik Marmaris-Rodos arasindaki denizdeyiz. 8:30 gibi yelkenleri actik, ruzgar tahminlerde oldugu gibi guney-guneydogudan. 9:10 itibaryle 5 knot gibi bir hiza ulastik, 260 dereceye dogru gidiyoruz. 10:25’de ruzgar 14 knota ulasti, hizimiz da genis apazda 6.5 knot u buldu. Saat ogleni gecince ruzgar biraz kalir gibi oldu, biz de artik gitmisken Serce ya da Bozukbukune kadar gidelim diyerek motoru actik, hem de servis akusunu sarj etmis olacaktik. Bir saat kadar sonra motoru durdurup yelkenle yola devam ettik, boylece 16:00 gibi Bozukkale onlerine geldik. Onceden serce limanina girmeyi dusunmustuk, ama Loryma kalesini gezeriz diye Bozukbukunde karar kildik. Bu siralarda, ruzgarin siddeti de artiyordu. Netekim Bozukbukunun muhtelif taraflarina demirledik ama ruzgarin siddeti ve yanasmamizin icimize sinmemesi nedeniyle demir toplayip baska bir yer baktik. Pilot kitaplarda kalenin hemen dibindeki iskele en kapali yer olarak geciyor, ama bizin tecrubemize gore en fazla ruzgar alan yer orasiydi, hem de iskele pek gozumuze saglam gorunmedi. Ayrica hava guneydogulu oldugu ve Marmarisin batisindaki koylar genelde guneydoguya acik oldugu icin Bozukbuku de ruzgar ve dalga aliyordu. En sonunda, koyun en dibindeki iki plaj arasinda kalan kayalara dogru yanastik ve 50 metre kadar demir serdik. Kiyidan da kayalara koltuk aldik. Bu konfigurasyonda ruzgari pruvadan aliyorduk ki artan ruzgara karsi en guvenli yol olarak bunu gormustuk. Geceyi ikiser kisi sirayla vardiya tutarak gecirdik. Sonradan dusununce, once Serce limanina gidip oradaki ruzgar/dalga durumuna gore Bozukkaleye gelmek daha makul olacakti…




Sabah 5:30 gibi ruzgar 20 knotu bulmus, artik palamar halatimiz suda yuzer hale gelmis, derinlik de ilk haline gore 0.5 metre kadar dusmustu (2.4 metre). Biz de herhalde artik bu demire pek guven olmaz deyip palamari cozduk, demiri topladik. Iceriyi neta edip koyun disina gece karanliginda ciktik. Bekledigimiz gibi denizler hareketlenmis, ruzgar siddetliydi. Orsa seyirde birkac tramola atarak guneydoguya, Kadirga burnuna dogru gunun ilk isiklarinda ilerledik. 7 knot gibi ortalama bir hizla burnu bordalayip, apaz seyirle Marmarise dogru dumen kirdik. Yildiz adasini bordalayip Marmaris korfezine girdik, burada da deniz oldukca kabarikti. Saat 13:00 gibi Marmaris Netsel marinaya tekneyi yanastirdik, siddetli ruzgar esliginde biraz stresli bir yanasma olduysa da hemen carsinin girisindeki okulun arkasindaki iskenderciye giderek stres attik. Normalde vejetaryen olan teknenin naturalisti Erol’un birbucuk iskenderi afiyetle yemesi gozlerden kacmadi. Bu aksam ekipten uc kisi evlerine dondu, pazartesi sabahi ise yeni ekip (Yalin, Tugba ve Koray) Ada’ya ulasti.





Pazartesi hava yagmurlu, ruzgar siddetli idi. Ogleye kadar havayi beklemeye, bu sirada alisveris yapmaya kadar verdik. Marinadan aldigimiz hava tahminine gore saat 14:00 gibi ruzgar azalmaya baslayacakti, hakikaten de o saatte hava yumusar gibi oldu, biz de marinadan cikis yapip Marmaris korfezine ciktik. Hedefimiz o geceyi Gerbekse koyunda gecirmekti. Lakin hava birakin kalmayi, 35-40 knotlardan tam da kafadan esiyordu (guneydogulu). Biz bir de acikta hava nasildir diyerekten orsa seyirde Marmaris korfezinden ciktik. Denizler iyice kabarmisti, Dalgalar 2-3 metre, ruzgar 30-35 knot. Biraz daha boyle gidelim, belki hava diner derken, dalganin biri ustumuzde patladi, ya da tekne bir dalganin icine girdi diyelim. O sirada dumende olan bu satirlarin yazari birkac saniyeligine sadece su gordu etrafinda! Bu sirada kimse bir yere de bagli degil, neyse ki kimseyi dalga alip goturmedi, bu bize ders olsun. Bir muddet sonra, Tugba geri donelim diyerek en dogru hareketi yapti, zira digerleri geri donme teklifini yapmayi delikanliliga sigdiramiyordu galiba. Marmarise apaz seyirde geri donduk. Baya islak gecen bu kisa seyir sirasinda tek tesellimiz hava ve su sicakliginin makul seviyelerde olmasiydi. Geceyi yine Netsel marinada gecirdik, bu hava kosullarinda belediye rihtimina da yanasmak pek akilci olmazdi. Marinaya baglaniktan sonra hava bardaktan bosanircasina yagmaya basladi, ruzgar iyice kuvvetlendi, ardindan da hava kaldi zaten. Demek ki firtinanin “gozu” Marmarisin ustunden gecerken biz de seyir yapmaya calismisiz, aferin bize. Tum bunlara ragmen bu kisa seyirden epeyce keyif aldik. Aksam da marmaris carsisinda kunefe ve baklava yiyerek dalgalara harcadigimiz enerjiyi geri kazandik. [ Burada belirtmek gerekir ki Netsel marina bizden gecelik 44 Euro aldi ama pontonda elektrik bile yoktu. Cozum olarak bizi baska bir pontona almak istediler, ama gece karanliginda buna pek yanasmadik. Ertesi sabah ise pontona kabloyu yeni cekiyorlardi. ]



Seyrin geri kalaninda hava da, ruzgar da kelimenin tam anlamiyla mukemmeldi. Sali gunu oglene dogru yola cikip Ekincik koyuna dogru genis apazda kuzeyli 10-15 knot ruzgarlarla rahat bir seyir yaptik, koyun dip tarafindaki plajin aciklarina demirimizi attik. Yalinin yakalamis oldugu palamutu Koray makarna sosuna katik etti, rakimizla beraber konserve pilaki ve yaprak sarmayla kendimize bir ziyafet cektik. Biraz dinlendikten sonra geceyarisinda tekrar demir alip Ekincikten ciktik, 30 aralik sabah 05:00 gibi Kurdoglu burnunu harika bir seyirden sorna bordaladik. Kurdoglu burnunun karantisinda hava biraz kaldiysa da, Fethiye korfezinin icinde ruzgar vardi ve gun dogarken orsa seyrinde Yilancik adasina dogru ilerlerdik, ardindan birkac tramola ile tersane adasi ile domuz adasi arasindaki bogazdan cikip Skopea Korfezi (Gocek denizi) ne girdik. Tersane koyuna sabah 09:00 gibi demirleyip guzelce bir kahvalti yaptik. Aksamustune kadar koyda kalip dinlendik, kahve ictik, yuzduk ve karayi kesfe ciktik. Saat 16:00 gibi de mazotumuzu alip Marinturk’e tekneyi teslim ettik.


Birkac soz de tekneyle ilgili edelim (ADA, bir Bavaria 38): genelde cok memnun kaldik, performansli bir tekne. Ozellikle sert havalarda farkini goruyorsunuz. Sahsen tekrar cikmak isterim bu tekneyle.