27 Eylül 2010 Pazartesi

Çanakkale geçilmez değilmiş ama kastırırmış!

16 Temmuz Cuma gunu tekrar yol hazirliklarina basladik. Marinada henuz cogu imkan yok. Supermarket Sigacik'ta da olmadigindan aksamdan bir miktar alisveris ve ardindan Teos Marina’daki mazot iskelesinin calismadigini ve yine Sigacik’ta benzinlik olmadigini ogrenince Seferihisar'dan bu ihtiyaclari kismen aksam kismen sabah tamamladik. Sabah ekibin diger uyeleri de katılıp arkayı dortledikten sonra ogleye dogru motoru calistirdik. Sigacik Korfezi’nden cikana kadar yelken imkani bulduysak da sonrasinda motor yelken ve Cesme burnuna yaklasinca da sadece motor seyrine donduk. Bogazda havanin cok sert olabilecegine kendimizi alistirdigimiz icin 20-25 knot kafadan gelen ruzgar bizi uzmedi :) Hava kararincaya kadar bogazi dumensuyunda birakinca hele iyice rahatladik.

Gemi fenerleri ile ilgili bilgilerimizi tekrar etmeyi ihmal etmişiz gece seyri öncesi. Etrafta hareket eden ışıkları gördüğümüzde ben aşağıdan gemi fenerleri ile ilgili bi doküman çıkardım, lakin onu inceleyene kadar bize yaklaşmakta olan ışıklara ilaveten kuvvetli bir siren sesiyle irkildik ve Argün’ün ‘sola dön abi’ demesiyle iskeleye kırdım dümeni. Gemi yanımızdan geçerken tehlikeyi ucuz atlattığımızı farkettik. Sonra fenerleri çalıştık ama ben uzakta kırmızı ile yeşil seyir fenerlerini de iyi ayırt edemediğimden çoğunlukla gemilerin yönü konusunda zorlandım, neyseki Argün baykuş gibin gözleriyle bakar bakmaz renkleri ayırt edip geminin yönünü söylüyordu :)

Ertesi gün öğleye doğru mazot takviyesi yapmak amacıyla Ayvalık'a girdik. Ancak Ayvalık Körfezi'ne giriş tek bir noktadan (kanaldan) yapılabildiğinden giriş ve çıkış yolumuzu çok uzattı, 4 saat kadar zamana mal oldu. Marinada mola vermek istedik, yarım saatten fazla kalırsak gecelik ücret ödeyeceğimizi öğrenince mazot alımını takiben hızlı bir şekilde tuvalet ve Ayvalık tostu ihtiyaçlarımızı gidererek tekneye döndük ve marinadan ayrıldık.

Aynı akşamüstü Baba Burnu'na gelmeden önce bir koyda (yanılmıyorsam Sivrice Burnu idi adı) yüzme ve dinlenme molası verdik. Sabah gün ağarırken Çanakkale Boğazı girişinde olmak istediğimizden ağırdan aldık, hava kararana doğru ayrıldık. Baba Burnu'nu dönerken motordan bir ciyaklama sesi gelmeye başladı. Motoru kapatıp yelken açtık ve tremolalar atarken motor kapağını açarak nedenini anlamaya çalıştık. Alternatör kayışından geldiğine kanaat getirdik. Motoru tekrar çalıştırdığımızda ise ses gelmiyordu, yola devam ettik.

Rüzgar şiddeti 5-6 boforu geçmedi yol boyunca ve yukarı seyir yaptığımızı göz önüne alırsak konforlu bir şekilde yol aldık bile diyebiliriz. Lakin seyrin asıl yorucu kısmının Çanakkale Boğazı olduğunu kısa sürede anlayacaktık.

Planladığımız gibi gün ağarırken boğaza girdik, önce girişte sonra da Çanakkaleye gelmeden Kepez hizasında hızımız bir mile kadar düştü. Normalde 6 mil ile seyir yapabildiğimize göre tahminen 4 knot akıntı 1 knot da rüzgar nedeniyle kaybetmekte idik. Alttaki duba fotoğrafı da durumun vahameti hakkında bir fikir verir.



Foto: Durduğu yerde durmakta olan duba, akıntı yüzünden sanki ilerliyormuş gibi görüntü vermekte.



Foto: Hem boğazı hem de bizi geçen bir gemi ve arkasında şehitler abidesi.

Bu iş böyle olmayacak diyerek, karşı kıyıya geçmeye karar verdik, akıntının nerde nasıl olduğuna ilişkin çok belirgin bir fikrimiz yoktu ama kaybedecek bişeyimiz de kalmamıştı :)
Motor yelken 7 knot süratle karşıya geçtik. Karşı kıyıya yaklaşırken akıntı azalmaya başlamıştı bile ve kıyıyı takip ederek 4 knot süratle gidebildiğimizi görünce keyfimiz yerine geldi.
GoogleEarth'e yuklenmis GPS logunda (altta) bu geçiş görünüyor.

























Kilitbahir önlerinde (Çanakkale karşısı) hızımız 2 knota tekrar düştüyse de kuzeye çıkınca akıntının etkisinden kurtulacağımızı tahmin ettiğimizden Avrupa yakasında kaldık. Kuzeye çıkarken Poyraz rüzgarında yelken de açabildiğimiz için motor yelken Eceabat'a kadar yükseldik ve hızımız da yine 4 knota çıktı.



Foto: Kilitbahir. Üstten bakıldığında kale kilit şeklinde görünüyormuş.

GPS logunda Eceabat önlerinde görülen tremola silsilesi ise şu şekilde gerçekleşti: Eceabat vapur iskelesi önünde motorumuz birden sustu. Ne oluyor, tekrar çalıştıralım falan derken iskeleye girip çıkan Ro-ro'larin altında ezilmememiz gerektiğini farkederek tremolalar atmaya başladık. Mazot deposunu bidonlardan takviye etmeyi unuttuğumuz için ve yelkenle depo tarafına tekne yattığı için motor hava yapmış olmalıydı. Tremoladan sonra çalışmadı ama depoyu doldurunca birkaç denemeden sonra çalıştı. Bir oh çektik, çünkü çalışmasaydı hava yapmayı nasıl gidereceğimizi bilmiyorduk ve öğrenene kadar geçecek zamanda daha pek cok vapur ve Ro-ro ile cebelleşecektik.

Boğaz seyrinin geri kalanı yumuşak geçti. Tabi yumuşak derken 25 knot poyraz rüzgarını kafadan alıyor olmamız ve yer yer bir metre dalga boyuyla mücadele etmemiz baki kaldı.

Neden 'Çanakkale geçilmez!' dendiğini anlamış olduk, meğer düşman sadece Türklerle değil akıntı ile de savaşıyormuş :)

Gelibolu'daki ufak barınağa girdik Sadun Boro'nun kitabına güvenerek. Ufacık yerde kısıtlı manevra ile girişte soldaki restoranın önüne aborda olduk. Su çekimimiz kurtardı aslında ama deniz dibine düşen bir saksı nedeniyle (öyle dediler) ara sıra dibi vuruyordu. Yerini oynatarak giderdik o durumu da. Yemek molasının ardından bir de Gelibolu yürüyüş etkinliği vuku buldu. Mazot takviyesini de taksiyle gidip bidonları doldurarak yaptıktan sonra, hava kararmadan 20.30 gibi palamarları çözdük.



Foto: Gelibolu’daki ufak barınaktan bir görünüm. Barınağın girişi ve girince sol taraftaki restoran önüne aborda olmuş Dolfinn.

Son gece hepimizde yorgunluk birikmiş olacak ki uyanık kalmak çok zor geldi. Ben saat kurup 15 dakikada bir uyanıp etrafı kolaçan etme egzersizleri denedim bi ara. Diğer vardiyadaki arkadaşlar da sağolsunlar kendi aralarında da vardiya yaparak maksimum uykuya ulaşmışlar :)

Sabah 10'a doğru Tekirdağ'a marinaya bağlandık diyemiycem, henüz marinalaşamamış barınağın içinde demir attık ve kıçtan kara bağlandık.




Foto: Dolfinn Tekirdağ Marina'da.

70 saat seyirde 6-7 saat hariç sürekli yoldaydık, 0 balık tuttuk :(
62 saat motor çalıştırmışız. Bu yolu tersinden yapmak, yani 'aşağı seyir', oldukça keyifli olurdu. Birkaç saat motor çalıştırmak yeterdi. Onu da bi gün yapıcaz umarız.