29 Temmuz 2007 Pazar

Tarihte Bugün, 29 Temmuz

Mümtaz Arıkan, Cumhuriyet Gazetesi

11 Temmuz 2007 Çarşamba

yeter, deniz tutmasın

her yelken seyrinde bir günümü deniz tutması denen illete kaptırıyorum. bu seyirde kendime sözüm var yeneceğim onu. bunun için internette bulduğum bilgileri aşağıya koydum. kaynakların bağlantıları en altta.

nedeni:
bu illetten beynimize ve omuriliğimize gelen çelişkili hareket bilgileri sorumluymuş. dört ayrı noktadan bize hareket bilgisi geliyormuş:
- iç kulak: hareketin yönünü anlar.
- gözler: hareketin yönünü ve konumumuzu bildiriyor haliyle.
- eklemlerde ve omurgada bulunan basınç algılayıcıları vücudun duruşunu algılar. yani baş aşağı mı, yukarı mıyız, neremiz yere değiyor gibi soruların cevabını verir.
- kaslardaki ve eklemlerdeki alıcılar vücudun hangi parçasının hareket ettiğini söyler.

bu dört yerden farklı bilgiler gelince beynimiz dumur olup dönmeye ve kusmaya neden olurmuş. ya tamam iyi hoş farklı bilgiler geldiğinde niye gidip kusmak gibi bir tepki verir beyin bunu anlamadım. ne bilim kusturacağına burun akıntısı yapsaydı. neyse devam edeyim.

önlemek için öneriler:
- dümen tutmak gibi beyni meşgul eden aktiviteler etkiyi azaltır. (gece seyrinde dümene bırakmamasına yapışmam ve bırakmak istememem bundanmış. zaten bıraktıktan 15 dakika sonra makus talihim beni bekliyordu.)
- yere birşey düştüyse bırakın orda kalsın. eğilmek iç kulağa maximum etki yapar.
- geminin güvertesine çıkıp ufku izlemek.
- tekne içindeki ve üzerindeki sabit bir noktaya odaklanmamak (kitap okumak gibi).
- hareket yönüne zıt oturmamak.
- deniz tutan birini izlememek (geçen seyirde beni izleyerek daha kötü olan arkadaşlar kusura bakmasın)
- keskin kokulardan, baharatlı ve yağlı yiyeceklerden uzak durmak. (artık sabahları öküz gibi sucuk, yumurta, zeytin yağlı ve baharatlı peynir falan yok. zorlamayın beni yemeyeceğim)
- fazla da yememek lazım tabi.
- alkolüde az içmek gerekiyor (off of, neden hoşlanıyorsam yapmamam lazım bu gidişle)
- ani hareketlerden kaçınmak (yatarken aniden ayağa kalkmak gibi)
- aşırı kafa hareketlerinden kaçınmak (bu nasıl oluyor anlamadım, niye kafamı aşırı hareket ettireyim)
- nikotin, kafein, cola, enerji içecekleri ve tuz gibi uyaranları arttırıcı maddelerden uzak durmak.
- kulağınızı müzikle meşgul edebilirsiniz.
- kotü kokudan ve egzozdan uzak durmak

iş işten geçti ve deniz tuttuysa (bunlar benim tecrübelerim):
- ilaçlar bir işe yaramaz
- kamarada uzanıp uyumak iyi geliyor
- kusmak
- kusma uzun sürdüyse sıvı ve tuz kaybını karşılamak lazım.

ilaçlar:
- Dramamine: uyarıları baskılar. böylelikle denge sisteminin etkisini azaltırmış. uyarıları azalttığından dikkatsizlik yapar.
- metpamid veya emadur: uyarıları engellemez, kusmayı önler. böylelikle dikkatsizliğe neden olmaz. tahminim deniz tutmasının kusmak dışındaki olumsuz hallerine engel değildir. gerçi kusmanın engellenmesi büyük bir iyilik olur.

kaynaklar:
http://www.tkbbv.org.tr/HastaBilgilendirme/BasDonmesiVeAracTutmasi.htm
http://www.yelkencilerlokali.org/forum/index.php?showtopic=59&pid=110&mode=threaded&start=

3 Temmuz 2007 Salı

Mavi Yolcu Olmak ve Mavi Gezi...

Yurdumuzda ilk defa dönemin önde gelen fikir, edebiyat ve sanat insanları Azra Erhat, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Sebahattin Eyüboğlu ve Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı) tarafından 50 li yıllarda Bodrum'lu balıkçıların tekneleri ile çıkılan seyirler ile başlayan ve günümüze kadar gelen "Mavi Gezi" ve "Mavi Yolcuları" olgusu yine Cumhuriyet'imizin yetiştirdiği aydın fikirli ve insancıl-hümanist Türk İnsanı'nın yaşantısına güzelliklerle dolu bir pencere açmıştır...

Aşağıdaki yazının satırlarında kendinden mutlaka bir şeyler bulacağına inandığım tüm doğa, tarih ve deniz sever dostlarıma, ilk Mavi Yoculardan biri olan Azra Erhat'ın kaleminden:

1969 Mavi Yolculuğu...



















Mavi Yolculuk’tan yeni döndüm. Bunun kaçıncı yolculuğum olduğunu unuttum gayri. Mavi Geziler o kadar doğaldı ki, gruplar birbirini kovalıyor, biri gelip öbürü gidiyor. Şanlı teknemiz “Hürrüyet” Mavi Yolculuk isteklilerinin hepsini yaz aylarına sığdıramaz oldu....

Kan Ter İçinde

Dostu olduğu kadar düşmanı da vardır Mavi Yolculuğun. Otellerde, motellerde konforlu bir tatil geçirip hem denizden, hem karadan faydalanarak keyif sürmek varken; on beş yirmi kişi niçin ufacık bir tekneye sığar da bin bir güçlük içinde, balığımızı kendimiz tutarak, yemeğimizi kendimiz pişirip bulaşığımızı kendimiz yıkayarak, yatmak, uyumak ve yıkanmak için bir sürü yoksulluğa katlanarak dalgalı denizlere açılırız; neden güzel limanlar varken, ıssız ıssız koylara demir atar da bir dağ başında bir kaç yıkık taş göreceğiz diye, nice çalılıklar arasında kan ter dökerek tırmanır, dikenlere, arılara ve sivrisineklere yem yaparız kendimizi, bunu anlamayanlar vardır...

İnsanca

... Mavi Yolculuk bir eylemdir, insanca bir eylem, yurdumuzun koşulları içinde toplumumuza fayda getirecek bir eylem. Mavi Yolculuğun kurucusu Halikarnas Balıkçısı nasıl çınlayan “Merhaba”sı ile kıyılarını uyandırmış, Bodrum’u yaratmış ve denizi, toprağı ile kocaman bir bölgeyi yaşama ve bilime açmış, onu geçmişi, geleceği ile yerli, yabancı gezginlere tükenmeyecek bir varlık olarak bağışlamışsa; yılda ikiye, üçe çıkarılarak düzenlenen Mavi Geziler de aynı amacı gütmektedir. Çağımızın felsefeleri hep bir yaşam felsefesi olma amacını gütmekte; artık kitapta kalmayıp, hayatta uygulanmak, gerçekleşmek ilkesine dayanmakta...

Renk Renk

Böyle bir ereğe doğru ulaşmak için itici güç, hiç kuşkusuz insanlar arasındaki sevgi ve sevinçtir. Sevincin eğitici gücü bugünden keşfedilmiş değildir, Platon’un Akademia’sı, Aristo’nun Lykeion’u; gerçek ve yaygın eğitimin ancak sevgi ile birbirine bağlı topluluklarda yaşayıp geliştiğini öğretmemiş midir bize? Mavi Yolculuk da böyle bir yaşam felsefesinin, güler yüzlü bir insancılığın dile gelmesidir. Fırıldaklar döner Mavi Yolculuk’ta, renk renk uçurtmalar uçar, balonlar, bayraklar dalgalanır; denizin, toprağın sakladığı bütün varlıklar güle oynaya ortaya çıkarılıp değerlendirilir ve sevgi ile paylaşılır.
Her insan tüm erdemleri ve kusurlarıyla çırılçıplak olup insanlarla birlikte ve öbür insanlar için topluluk içinde yaşar ve çalışır; türküler çınlar, sazlar çalınır, oyunlar oynanır, sabahın dördünde kalkıp gecelere kadar çalışılır ve köyler, koylar, limanlar, kalıntılar gezilir; bir de anıtlar dikilir, çimentoyla su karılır, bir anı bir süs bırakılır her yıl bir koya ve yıllar yılı bu anıtların ne durumda olduğu gidip görülür. O ne cümbüş, o ne sevinçtir; Şehir Adası'ndaki Eller Anıtı'nı, Taşyaka Koyu’ndaki uçurtma mozayiğini seneler sonra sapasağlam görmek!

Bu yaşantıyla on günlük bir yolculukta mutlu yolcu olabilen, Mavi Yolcu olur ömrünün sonuna dek; olamayanı da kendiliğinden silip atar Mavi Yolculuk. Mavi Yolculuğun özü budur...

Azra ERHAT 1969...

Mavi Gezi bir ağaçtır dalları deniz

Mavi Gezi hep yapıldı, hep çıkıldı Mavi Yolculuğa. Neden? Alsın söylesin Bedros Reis:

“Mavi Gezi bir bebektir
Beşiği deniz
Dişleri deniz
Gözleri deniz.”

“Mavi Gezi bir rüyadır görülmemiş
Mavi Gezi bir kitaptır yazılmamış
Mavi Gezi bir masaldır söylenmemiş.”

Mavi Gezi buydu işte. Görülmemiş rüyayı görülmüş kılmak, yazılmamış kitabı yazılmış kılmak, söylenmemiş masalı söylenmiş kılmak. Doğaya karışmak derler ya; Mavi Gezi hem doğaya, hem insana karışmaktır...

Mavi Anadolu, Azra Erhat, İnkılap Kitabevi, 1997.

(Renkli Fotoğraflar: Alper Ünver)