27 Mart 2007 Salı

hava nasıl hava

tarih: 24-25 subat 07 seyri
konum: port göcek
firma: göcek mtm yachting
bağlantı: tolga kaptan ve mehmet
tayfa: yalın, evren, alper, elif, seha, guzin, mustafa
tekne: afrodit bavaria 44

cuma gece on arabası ile ankaradan yola çıktık. biz mesadan binerken oylumun sanki binecekmiş gibi otobüse koşması kaldı aklımızda. tabi otobüs mesaya kadar gelirken yaşanan olaylar keşke biz de aştiden binseydik dedirtti.
sabah total'i geçtik petrol ofisinde indik. tansaşın önünden geçerek marina'ya gittik. marinaya gitmeden önce güzel bir kahvaltı ile başladı günümüz. ben bakmayın boşuna abi, onda açılıyordur diye konuşurkene migrosun 9 da açıldığını gördük. alışveriş, banyo (bu banyo muhabbeti tepki çekmedi değil), tekne birifingi falan geçti vakit, 12 gibi yola çıktık.

göcek körfezinin doğusundan çıktık. ordan uygun bir orsa (namı değer korsa) seyirle dökükbaşı burnunu geçtik. böylelikle ölüdenizin de olduğu körfeze çıkmış olduk. gemiler adasının yanından geçip soğuksu koyuna demir attık. seyir 4 saat kadar sürdü.

kıç halatlarını bağlamak için kürek çeken seha belki tarihinde ilk defa boşa çekiyordu. sonrasında tecrübeli denizcimiz evren yardımına yetişti. Benim en sevdiğim koydur soğuksu. Hani şöyle hergün gidip biraz zaman geçirebilsem orda, tadına doyum olmaz. manzarası, sessizliği çok güzel. etrafa baktıkça içinin ısındığına, bir garip duyguya büründüğüne tanık oluyorsun. fotoğrafları ile o güzellikten birazını torbamıza almaya çalıştık. Koyun bir başka güzelliğide her bakışında bir başka ayrıntıyı, ayrıntıdaki güzelliği farketmen.

9:30'da uyandık. seha bana oğlum iyi horladın dedi. evren sehanın horlamalarına tanıklığını anlattı. gece seha tekneyi batırıyormuş, sabah kalkınca öğrendik. bazı arkadaşlar da kendilerince yatak gıcırtısına bahane bularak uyandılar: yahu kolunu oynatsan gıcırdıyor. sabah kahvaltıdan sonra öğleyin 5 kişi tepeye tırmandık (12-13 arasi).

Fotograf: Güzin

bir gibi yola çıktık. gemiler koyunu geçip açığa çıkınca rüzgar patladı. bu fırtınadaki başarılı kararları ile alper ve yalin kaptan taktiri hakettiler. hemen ana yelkeni ve cenoayı küçülttük. rüzgar gitmek istediğimiz yönde estiğinden baya bir tremola atmak zorunda kaldık. motoru çalıştırdık ileri yol verdik stabilitemiz artsın diye her iki yelkeni de açık tuttuk. rüzgar şiddeti 25-30 knot civarındaydı. iki metre civarında dalgalar da oldu. fırtınamsı havayı bir hayli zor atlattık ama tekne banamısın demeden ilerliyordu. dalgalardan etkilenmemek için büyük dalgalarda tekneyi dalgayı önden alacak yöne çeviriyorduk. fırtınadaki dümen kabiliyeti ile evren birkez daha alkış topladı.

Fotograf: Güzin



ben bir saat boyunca kustum. cinnet geçirip tekneden atlayacak hale geldim. tabi teknedeki dostlarımın beni oradan kurtarıp kurtarmayacağı konusundaki şüphem buna engel oldu. güzin tam ucundan döndü, elifte sona yaklaştı. seha da bi posta kustu ama kustuktan sonra toparlanıp şopardı. ben toparlanamadım çok kötü oldum. kahretsin niye böyleyim ben ühüü ühüüüü...
dökükbaşı burnunu geçince kapıdağı yarımadası bizi günbatısı/lodos yönlü rüzgardan korudu. pazar günü akpet çalışmadığından depoyu dolduramadık.


Fotograf: ???
akşam saat 5:30'da göcek port'a bağlandık. yanımıza acemi bir kaptan yanaştı. tekne kontrol edemeye ceğinden hızlı olduğu için problem yaşadı. bu bize önemli bir sözümüzü hatırlattı, yalının dilinden eksik olmaz: "teknenin hızı senin teknenin hareketlerini planlama hızından yavaş olmalıdır." 8'de göcekten geçen 9:30 fetiye arabasına bindik. ankaraya döndüğüne nedense bir tek sevinen bendim. tabi giderken ve gelirken tostları ve çayları (ne zaman güzel çay yapacak bu adamlar) ile sümela dinlenme tesislerinde ki molalarımızı belirtmeden raporu bitirmeyelim.

fotoğroflar için alper kaptana çok çok teşekkürler, bir farklı oluyor adamın çektikleri. tabi çeken o olduğu için fotoda anca biz oluyoruz.
unutulmayan sözler: 26 yokmuydu, hava nasıl hava, yakıt deposu dolu

25 Mart 2007 Pazar

Sene Sonu 2006...

Tarih: 23-25 Aralık 2006
Çıkış: Port Göcek N 36° 44.80’ E 28° 56.52’
Tekne: Semadirek/Samothraki (Bavaria 42.4 Cruiser) MTM Yachting
Hava durumu ve Rüyet: İlk 2 gün açık, son gün kapalı hava. Seyir boyunca değişken 1-2 bofor rüzgar. Çok iyi rüyet.

Mürettebat: Mustafa, Yalın, Koray, Tuncay, Alper

İlkini Mustafa kardeşimle birlikte yapmış olduğumuz ve artık gelenekselleşen ‘Sene Sonu Seyri’ için yeniden düştük bir kara kış akşamı güney yollarına. Yılın son günlerinde olması bu seyri, o yıl yapılan tüm seyirler arasında ‘Ekabir Seyirler Iskalasında’ en yüksek mertebelere taşır. Bu seyirlerde havanın kısmen kapalı ve deniz suyunun soğuk olması hararetli muhabbetlerin döndüğü –ki bütün bir yılın muhasebesinin yapıldığı– mezenin ve rakının özenle tüketildiği zengin sofraların kurulmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Tabii buna bir de uzun aralıklarla görebildiğimiz yurt dışından gelen dostların varlığı eklenince işi gönüllerde daha muteber bir hale sokmaktadır.













Seyir boyunca ilk gün hafif rüzgar ile Dökükbaşı dönüldü ve Karacaören koyuna girildi. Tam Dökükbaşı bordalandığında arkamızdan sürüklediğimiz sırtı oltamıza yakışıklı bir palamut atladı. Doğal olarak Koray da onu hemen –kendisine verilen kurbanı kabul eden Neptün edasıyla– mürettebata dahil etti!










İkinci gün de yine açık havada körfez dışında rüzgar aradık, bu arada Mustafa’nın Amerika’dan getirdiği Davis marka sekstant ile güneşten rasat almaya çalıştık ancak ölçebildiğimiz tek şey öğlen saatlerinde güneşin ufukla yaptığı açı idi –gün içinde maximum saat 11:30 sularında 27 derece– , gördük ki bu bilgilerin kullanılarak mevkinin hesaplanması şimdilik bizleri aşıyor. Uçan balıktan kerteriz alan Büyük Usta’nın açtığı yoldan gidenler olarak bir gün mutlaka biz de sonsuzluktaki cisimlerden rasat alıp mevki koymayı öğreneceğiz. Akşam satlerinde bu defa Tersane Adası’ndaki koya girdik.


Kurulan mükellef sofra –ki bu sofrada 5-6 aydır somya altında ihtimamla saklanmış Çeşme kavunu, İzmir Havra Sokak’tan alınmış süzme yoğurt, İzmir tulumu, 70 lik export, bir gün önce çekilen ve folyoda pişirilen palamut ve akdenizin o muhteşem atmosferi ile taçlandırılarak– o akşamı bizler için unutulmaz kılmaya yetti.













Son gün akşam eve dönecek olmanın üzüntüsü ile ayrıldık adadan. Yine bu defa Göcek Körfezi’nde tremolalarla aradık rüzgarı. Yelkenleri ancak şişiren hafif bir esintiden başkası yoktu ortalarda. Marinaya palamar verildiğinde bir sene sonu seyri daha bitmiş ve şimdiden gelecek senenin planları oluşmaya başlamıştı kafalarda...

Fotoğraflar: Koray Küçük, Mustafa Yücel, Tuncay Alan, Alper Ünver

Her ne kadar adına sene sonu dense de bu seyirde yaşanan ilkler arasında benim fotoğraf makinemi getirmemiş olmam, Ankara’dan getirdiğim nezlemle 3 gün seyir yapmam, Yalın’ın ilk defa rakı içmesi, teknede ilk defa sekstant kullanmamız, Bir buçuk yıl aradan sonra Tuncay’ın deliler dibi –hemen hemen hergün– denize girmesi sayılabilir.

Son tahlilde denilebilir ki geçen sene olduğu gibi 2006 yılına noktayı en güzel biz koyduk. Tüm katılımcı dostlara selam olsun.

16 Mart 2007 Cuma

Arhaveli...

Ve çok uzak, çok uzaklardaki İstanbul limanında, gecenin bu geç vakitlerinde, kaçak silâh ve asker ceketi yükleyen laz takaları : hürriyet ve ümit, su ve rüzgârdılar. Onlar, suda ve rüzgârda ilk deniz yolculuğundan beri vardılar. Tekneleri kestane ağacındandı, üç tondan on tona kadardılar ve lâkin yelkenlerinin altında fındık ve tütün getirip şeker ve zeytinyağı götürürlerdi. Şimdi, büyük sırlarını götürüyorlardı...

Dümende ve başaltlarında insanları vardı ki bunlar uzun eğri burunlu ve konuşmayı şehvetle seven insanlardı ki sırtı lâcivert hamsilerin ve mısır ekmeğinin zaferi için hiç kimseden hiçbir şey beklemeksizin bir şarkı söyler gibi ölebilirdiler...

Rüzgar : yıldız - poyraz. Esirlerini bordasına alıp kayboldu İngiliz torpidosu. Şaban Reis'in teknesi ateşten direğiyle gömüldü suya. Arheveli İsmail bu ölen teknedendi. Ve simdi Kerempe Fenerinin açığında, batan teknenin kayığında emanetiyle tek başınadır, fakat yalnız değil: rüzgârın, bulutların ve dalgaların kalabalığı, İsmail'in etrafında hep bir ağızdan konuşuyordu.

Arheveli İsmail kendi kendine sordu: «Emanetimizle varabilecek miyiz?» Kendine cevap verdi : «Varmamış olmaz.» Gece, Tophane rıhtımında Kamacı ustası Bekir Usta ona : «Evlâdım İsmail,» dedi, «hiç kimseye değil,» dedi, «bu, sana emanettir.»

Ve Kerempe Fenerinde düşman projektörü dolaşınca takanın yelkenlerinde, İsmail, reisinden izin isteyip, «Şaban Reis,» deyip, «emaneti yerine götürmeliyiz,» deyip atladı takanın patalyasına, açıldı. «Allah büyük ama kayık küçük» demiş Yahudi. İsmail bodoslamadan bir sağanak yedi, bir sağanak daha, peşinden üç-kardeşler. Ve denizi bıçak atmak kadar iyi bilmeseydi eğer alabora olacaktı. Rüzgâr tam kerte yıldıza dönüyor. Ta karşıda bir kırmızı damla ışık görünüyor : Sivastopol'a giden bir geminin sancak feneri. Elleri kanayarak çekiyor İsmail kürekleri. İsmail rahattır. Kavgadan ve emanetinden başka her şeyin haricinde, İsmail unsurunun içinde.

Emanet: bir ağır makinalı tüfektir. Ve İsmail'in gözü tutmazsa liman reislerini ta Ankara'ya kadar gidip onu kendi eliyle teslim edecektir. Rüzgâr bocalıyor. Belki karayel gösterecek. En azdan on beş mil uzaktır en yakın sahil. Fakat İsmail ellerine güvenir.

O eller ekmeği, küreklerin sapını, dümenin yekesini ve Kemeraltı'nda Fotika'nın memesini aynı emniyetle tutarlar. Rüzgâr karayel göstermedi. Yüz kerte birden atlayıp rüzgâr bir anda bütün ipleri bıçakla kesilmiş gibi düştü. İsmail beklemiyordu bunu. Dalgalar bir müddet daha yuvarlandılar teknenin altında sonra deniz dümdüz ve simsiyah durdu.
İsmail şaşırıp bıraktı kürekleri. Ne korkunçtur düşmek kavganın haricine. Bir ürperme geldi İsmail'in içine. Ve bir balık gibi ürkerek, bir sandal bir çift kürek ve durgun ölü bir deniz şeklinde gördü yalnızlığı. Ve birdenbire öyle kahrolup duydu ki insansızlığı yıldı elleri, yüklendi küreklere, kırıldı kürekler.

Fotograflar: Amasra - Çakraz

Sular tekneyi açığa sürüklüyor. Artık hiçbir şey mümkün değil. Kaldı ölü bir denizin ortasında kanayan elleri ve emanetiyle İsmail. İlkönce küfretti. Sonra, «elham» okumak geldi içinden. Sonra, güldü, eğilip okşadı mübarek emaneti.

Sonra...
Sonra, malûm olmadı insanlara
Arhaveli İsmail'in âkıbeti...


Nazım HİKMET
"KUVÂYI MİLLİYE Destanı"
ÜÇÜNCÜ BAP
YIL 1920
ve
ARHAVELİ İSMAİL'İN HİKÂYESİ

15 Mart 2007 Perşembe

İtekaka

Geçen yaz (Temmuz-Ağustos 2006) Ankara’da denizsiz günler geçirirken Serdar’ın zamanında kendi ve bir iki arkadaşının çabasıyla inşa ettiği ve yıllar sonra tekrar başına geçip eksiklerini tamamlayıp, armasını dikip, Mogan Gölü’nde suya attığı piratının tamiratı ile birkaç hafta sonu olsun uğraştık. Yapımı sırasında da çok çektiren ve azar azar verilen fedakarlıklarla bugünlere ulaştırılan teknenin adı doğası gereği ‘İtekaka’ konmuştu. Bir önceki sene suya indirilen tekne, hareketli salmanın bağlantı noktasından içeri sızan suyun zamanla daha da artması neticesinde başa çıkılmaz hale gelmişti (boşalt boşalt nereye kadar). Serdar önceleri az az su yapan teknesi için geçici çözümler bulmuş ancak en nihayet kalıcı bir çözüm için kolları sıvamıştı.

Çift cidarlı ve böylesine küçük bir teknenin gövde arasına girip tamirat yapmanın imkansız oluşu nedeniyle teknenin öncelikle bütün selviçe ve arma donanımını söküp üst kabuk ile alt kabuğu birbirinden ayırarak işe girişmişti. Böylece alt kabuktaki sorunlu yerlerin tamiratı içeriden yapılabilecekti. Su sızdıran yerlerin macunla örtülmesi ancak suyun gövde içinde ilerleyerek başka bir noktadan çıkması sonra tekrar macunlanması kovalamacasının ardından sızma artık sorun yaratmayacak seviyeye indirildi. Ancak işin esas zaman alıcı ve zor olan yanı bundan sonra başlıyordu. Bu iki kabuğun üstüste oturtulması ve birbirine sağlam biçimde birleştirilmesi.


İşte bu aşamada biz (Serkan, Yalın, Duygun, Alper, Koray) de ona yardım etmek üzere devreye giren cengaverlerdik. Gündüz 10:30 ile 16:30 arası güneş nedeniyle çalışamadığımızdan ya sabah erkenden ya da akşamüstü göle gidiyorduk. Sabah erken gidip de elektrik bulamadığımız için bekçileri beklediğimiz zamanlar da oldu.

Birkaç haftasonu süren çalışmalarda alt kabuğa küpeşte boyunca matkap ile açılan deliklere kalın kesilmiş ahşap çıtalar perçinlendi, daha sonra bu yapının üzerine üst kabuk yerleştirilerek yine matkapla delikler açıldı ve bu defa da üst kabuk perçinlenmiş oldu. Perçinleme işi zor ve vakit alan bir işti ve kabuklar tam olarak üst üste oturmadığı için bazı yerlerde çok iyi tutmuyordu. Armanın seyirde üst gövdeye uygulayacağı yükü bu bağlantı hattı boyunca taşıyamayacağı ihtimali üzerine saplama ile sağlamlaştırma fikri ortaya atıldı. Serdar’ın fikri onaylamasının ardından hayata geçirildi. Eğer bu da iki cidarı birarada tutmak için yetmiyorsa sonucu yelken yaparken görmeye karar verdik.

Sıra geldi cidarlar arasındaki teknenin çevresi boyunca devam eden yarığı kapatma işine. Serdar önce “biraz pişmaniye (cam elyaf) biraz pekmez (polyester)” usulü kapatmayı denedi ancak karışım çok dar bir şerit şeklinde uygulandığı için tutmadı. Bunun üzerine oralar da macun ile kapandı.

Tüm bu maceraların sonunda yaz bitmiş, havalar tekrar serinlemeye başlamıştı ve teknenin suya inmeden önce boyanması gerekiyordu. Bu nedenle tekne kışı geçirmek ve ardından boyanmak üzere kapalı bir garaja yerleştirildi. 2007 yazının başında elden geçirilmiş, boyanmış ve (ümit ediyoruz ki) su yapmayan İtekaka’nın Mogan’da fırtınalar estirmek üzere suya indirilişi yapmayı planlıyoruz.

(Fotoğraflar: Alper Ünver)

10 Mart 2007 Cumartesi

Asimetrik balon...

Tarih: 3-4 Aralık 2005
Mevki: Port Göcek N 36° 44.80’ E 28° 56.52’
Mürettebat: Serkan Altıntaş, Seha Tirkeş, Alper Ünver
Tekne: Aloa 27 (Karya 10) Budget Sailing Türkiye
Hava durumu ve Rüyet: 1-2 Bofor günbatısı yönünden hakim rüzgar. Çok çok iyi rüyet.

Şeker Bayramı’ndan (aşağıda) yüreklerde kalan deniz tutkusu ile 2005 Aralık ayında bizim için yeni bir yelkenin (asimetrik balon/Blister-Gennaker) kullanımını öğrenmek üzere 3 kafadar (haftasonu kaçakları) düştük yine Fethiye yollarına. Sakin bir kış sabahı Göcek yeni uyanırken çantalarımız sırtta (Serkan’ınki hariç!) sokaklarından geçip Port’a vardık.

Tekneye yerleşim bu defa kısa sürdü, çok fazla bir alışveriş yapılmadı. Normalden farklı olarak tekne brifingi olmadı yerine asimetrik balon kullanımının Budget Sailing ofisinde Hasan (Şimşek) Kaptan’ın açıklamaları eşliğinde teorik etüdü yapıldı.


Fotoğraf: Seha Tirkeş

Öğle saatlerine balon yelkeni tekneye alarak Hasan Kaptan ile birlikte palamar çözdük. Bütün bir haftasonu hava yüksek boforlarda kullanılması tehlikeli olan balon yelken çalışması için son derece müsaitti. O gün tüm öğleden sonra Hasan Kaptan bize bu işin inceliklerini gösterdi. Diyebilirim ki balon açıldığı anda denizin orta yerinde hava birden değişiyor, insan gözünü o içi rüzgar dolu, rengarenk, devden alamıyor bir türlü. Göcek kıyılarının o muhteşem renklerine bu sefer kendi rengimizi katarak dolaşmak anlatılması güç bir coşku ile dolduruyor insanın içini.

Ertesi gün, bir önceki gün Kaptan’dan yeni öğrendiklerimizi uygulama heyecanı ile mayna ettik 27 feet (8.2m) lik Aloamizi porttan. Önce Yassıcalar ve Göcek Adası arasından orsa seyrinde güneye doğru 2 saat kadar yükseldik. Tersane ve Domuz adalarını geçip Kapıdağı Yarımada’sını bordaladığımızda (takribi N36° 37.0’ E28° 55.2’) saat 15:30 sularıydı. Yaptığımız hesaba göre körfezden gelen hafif günbatısı asimetrik balonumuzu apaz/genişapaz kontradan dolduracak ve bizi gerisin geriye Göcek Adası’na doğru uçuracaktı. Balon ellendikten* sonra iskota ve mandarlarının bağlantıları yapılıp hisa edildiğinde yeniden renk çümbüşü içinde kaybolduk. Dev balonun dolmasıyla harika bir Likya manzarası eşliğinde pupa seyrinin dalgaları bordalarda karşılamayan sükunetli mizacı birleşince hepimizin içi tarifsiz bir huzurla doldu. Bu şekilde dalgalar üzerinde iyice kalan havaya rağmen balon bizi ağır ağır planladiğimiz yere kadar götürdü.

O akşam tekneyi Kaptan’a teslim ederken orada haftalarca kalıp balon seyri yapmayı istiyorduk. Yelkencilikte daha emekleme safhasında olduğumuz bir dönemde Hasan Kaptan bizi yukarıda anlatıldığı gibi misafir etmiş, asimetrik balon kullanımını öğretmiş ve uygulatmış; biz de bu sayede “Karya 10” ile Akdeniz mavisinin güzelliklerini bir kere daha kardeşçe yaşayıp bilgimize yenilerini ekleyerek eskilerinin de üzerinden geçmiş olduk. Teşekkür ederiz Hasan Kaptan!



*elleme: İki kişi tarafından balon yelkenin iki iskota ucundan başlanarak mandar ucunda buluşana kadar eş zamanlı olarak derlenmesi aracılığı ile hissa edilmeye neta hale getirilmesi. Kontrol amaçlı olan bu işlemin her hissadan önce yapılması şarttır.

9 Mart 2007 Cuma

Pek Yakında!

Ekim 2006 Seyri !

Aralık 2006 Seyri !
(önceki resim mahkeme kararı ile değiştirilmiştir)

Şubat 2007 Seyri !
(Fırtına Tanrısı İspir'den bekliyoruz)

7 Mart 2007 Çarşamba

Şeker 2005

Tarih: 3-6 Kasım 2005
Çıkış: Port Göcek N 36° 44.80’ E 28° 56.52’
Tekneler: 3 adet Aloa 27 (Karya 3, Karya 7, Karya 9) Budget Sailing Türkiye

Hava durumu ve Rüyet: İlk gün yağmurlu kapalı hava ve orta görüş. Diğer günler gün boyu yıldız-karayelden sertleserek artan frişka rüzgar ve rüyet açık.
Tekneler ve mürettebat:
Karya 3: Duygun, İspir, Uçkun, Yalın
Karya7: Seha, Serkan, Alper
Karya 9: Atıf, Güzden, Koray, Murat, Ant

Her zamanki gibi Göcek Total sapakta otobüsten inerek başlayan kahvaltı, banyo, alışveriş, tekne bilgilendirmesi, tekneye yerleşim derken geçen fakat her zaman kafalarda muğlak kalan 3-4 saatlik süreyi bu defa yağmurlu bir atmosfer altında yaşayarak geçtik. Teknelerin eksiklerinin giderilmesiydi suydu buydu derken saat 14:00 gibi palamar çözüp ilk gün yağmurun da etkisiyle Göcek Adası çevresinde teknelere intibak seyri yaptık.

Fotoğraf: Serkan Altıntaş

Ertesi gün hava kuzeyden körfez içine bindirirken bir gün önce ıslanan tüm ekipmanı kurutma fırsatı bulmuştuk. Lakin o gün havanın zorlu olacağı hemen hissediliyordu. İkinci gün Fethiye Körfezi’nde 27 lik Aloalarla mendil kadar cenoa ile dolaşmak bizi bayağı hırpaladı. O gün seyir boyunca huysuzluk yapan afacan bir çocuk gibi arkamızdan çekelediğimiz dingimiz biraz olsun mukavemetimizi arttırmış oldu.

Seyir boyunca Boynuz Bükü ve Manastır Koyu’nda gecenin keyfini sürdük. Böyle zamanlarda sadece tekneler değildi borda bordaya olan aynı zamanda gönüller ve tabii çevresinde toplandığımız muhabbet dolu sofralar da bir idi biz deniz gurbetçileri için. Tahin-pekmez, 70 lik eksport geceye damgalarını vuran elementlerdi. Gündüzleri palamar çözmeden önce deniz sefası yaparken aramızda karate ve taekwondo ile uğraşan arkadaşlar bize çeşitli motifler sundular. Yine bazılarımız koyları yukarıdan görebilmek için tepelere doğru kuçük yürüyüşler yaptılar.

Fotoğraf: Serkan Altıntaş

Son gün yine havanın kuzeyden bindireceğini bilerek orsa seyrinde erkenden marinaya kapak atmaya çalıştık. O akşam 4 gün önce hep birlikte çocuklar gibi şen vira ettiğimiz teknelerimiz 1 er saatlik fasılalar ile yorgun argın ve dönüş burukluğunda Port Göcek’e girmiş devamında ise saat 19:45 te Ortaca’dan kalkan otobüse Total sapakta yetişme koşturmacasına başlamıştık. Bir kaç saat sonra ise otobüste Ankara’ya doğru giderken denizde geçen dolu dolu 4 günü sanki bir rüyanın kesitleri gibi duyumsamak sanırım hepimiz için bir başka ortaklıktı.

İlk defa 3 tekne beraber çıkmış olmak, yeni tanıştığımız kişilerle denizde olmanın heyecanına eklenmiş ve o seyri bizim için unutulmaz kılmıştır. Son kertede 2005 Şeker Bayramı seyrinin bütün katılımcılarına buradan selam olsun...